21 Ağustos 2011 Pazar

KİTAP MESELESİ

Okumayı biraz zor öğrendim. Hatırladığım kadarıyla ilkokul birinci sınıfda okula gitmediğim bir kaç günde öğrenilmiş harfleri  kendi başıma öğrenmekde zorlanmamın sonucuydu bu. Zaten sonraki yıllarda farkettim ki, ben dersi ders esnasında öğreniyordum. Eğer dersi kaçırmışsam vay halime! Ama dersde öğrendiğimle de tekrar çalışmaya ihtiyaç duymuyordum ki, bunun da olumsuzluklarını üniversite sınavına hazırlanırken yaşadım. Sınav için oturup iki saat dahi çalışmamışımdır. Bu durumda çok daha iyi yerleri kazanabilecekken ortalama bir üniversite ve bölümü kazandım. Neyse...


Zor öğrenmiş olsam da okumayı çok severim. Hatta benim için nefes gibi su gibi hayatidir. İlkokul üçten itibaren deyim yerindeyse "okuma hastalığına" tutuldum. Kitap okumaya daldığımda herşeyi unuturdum. Kitapla birlikte bambaşka bir boyuta geçerdim ve hala da öyleyim. İlkokul yıllarında sınıfın kütüphanesi, evdeki kitaplar derken komşularımızın kütüphanelerinin de gedikli bir okuyucusu olmuştum. Dairelerimizin yan yana olduğu bir komşumuz o yıllarda serhat yayınlarının çocuk klasiklerinden oluşan yüz civarındaki bütün kitaplarını almıştı. ikişer ikişer olmak üzere o seriyi okumuştum. O kitaplara sahip arkadaşın okumamasıise babasını epeyce üzüyordu. Yine o yıllarda ailece sevdiğimiz ve görüştüğümüz bir ailenin deyim yerindeyse üçüncü kızları olmuştum. Onlar beni severlerdi ve hatta gittikleri gezmelere dahi götürürlerdi. Benim onlara sevgimin en önemli sebebi ise aldıkları 3-4 tane günlük gazete ve genelde haftalık çıkan dergilerdi. Fırt gibi Çarşaf gibi mizah dergilerini hatırlıyorum aralarından:) O yıllardan beni hatırlayanlarda okuma tutkum oldukça yer etmiş ki, yıllar sonra babamlar o zamanki arkadaşlarıyla bir görüşmelerinde benim okuma tutkum sorulmuş. Yolda giderken dahi bir gazete parçası görsem dönüp okuyormuşum. Bu şekilde hatırlanmak çok hoşuma gitmişti.


Sonraki yıllarda da gerek satın aldığım gerekse komşuların, aile dostlarının ve arkadaşların kitaplarını okudum. Ve daima okumaktan zevk aldım. Hayatımdaki en önemli harcama kalemi kitaplarım oldu. Aldığım zevki paylaşmak adına elimdeki kitapları sakınmadan etrafımdakilere de verdim. Ama baktım ki, geri gelmiyor, yaklaşık üç-dört yıldır bu kadar rahatça vermekten vazgeçtim.


Ülkemizde kitapların pahalı olması son dönemde alışlarımda kısıtlama yapmamı gerektirdi. Artık kitap alırken durup bir kez düşünmemi gerektirir şekilde pahalılar. Ortalama 10-15 lira civarında dersek, benim gibi bir alış da beş altı kitabı beğenen ve okumak isteyen biri için oldukça zorlayıcı oluyor. Buna bir çare arayışları içindeyken aklıma halk kütüphaneleri geldi. Onlara üye olarak daha kolay ve maliyetsiz bir şekilde kitaplara ulaşabileceğimi düşündüm. Ancak yaptığım araştırmalarda Ankara da dahi kütüphaneler o kadar azdı ki, üniversite yıllarımda Milli Kütüphane ve Kumrular sokakdaki Adnan Ötüken kütüphanesi maceralarımı hatırladım. O dönemde kütüphanelerdeki kısıtlama ve bürokratik işlemlerden "illallah" ederek kitap bile almadan kendimi dışarıya zor atmıştım. Yine de tekrar gitmeyi ve denemeyi düşünüyorum.:)))


Bu arada bir blogda 1,5 liraya alınan kitaplardan bahsediliyordu ve içten içe İstanbulda olup alsam diye geçirmiştim. Gerçi uzun zamandır bazı kitapları özellikle popüler olup çok satanların korsan baskılarını 5 liradan almaktaydım ama 1,5 lira oldukça cazip bir fiyattı. Bir kaç hafta önce ise Carrefour ve Kiler Markette indirimli olarak 6,95 liraya kitaplar satıldığını keşfettim. Günlük okuyup kafayı dağıtacak türdeki romanların olduğu bu kitaplar için iyi bir fiyattı ve orjinaldi hepsi de. Geçen hafta Carrefourda alışveriş yaparken aklıma geldi ve bir kitap seçtim. Seçerken biraz titiz davrandım çünkü indirimli olsa da okuyabileceğim bir kitap olsun istedim. Aldığım kitap Venora Bennet'ın yazdığı orjinal ismi "Royal Blood" Türkçe ismi ise "Unutulan Kraliçe"ydi. Oldukça zevkle okudum.



14 yy. sonları 15yy başlarında yaşamış İngiltere Kralı V. Henry, Kraliçesi Catherine ve Tudor Hanedanının büyük-büyük babası Owen Tudor'un yaşadıkları ekseninde kurgulanmış bir tarihi romandı. Tabi kitapdaki isimler ve dönem hakkında biraz internetten araştırma yapıp okuyunca o dönem Avrupa tarihi hakkında da epey bir şey öğrendim. "Yüzyıl savaşları", "Güller Savaşı" gb.
Bu tip romanları severim çünkü tarihin sıkıcı didaktiğine sokmadan tarihi farketmeden öğretir, bana. Nice roman sayesinde Avrupa tarihini, Türk tarihini, ülkeleri, kültürleri, fikirleri, insanları öğrenmişimdir.


Bu kitabın bitiminde yeniden kitap arayışına girdim. Ve geçen gün Kiler markette 1,95 lira etiketli kitapları görünce fazla seçici davranmadım, bile. Tabi bunda yetişmem gereken yerde etkendi:) Üç tane kitap aldım. Adları oldukça romantikti. Belli ki aşk kitapları diye düşündüm. Ama okuyamasam kolayca gözden çıkarabileceğim fiyatta olmasından dolayı fazla düşünmedim. Normalde kitaplarda aşkı okumayı severim. Hatta aşkın olması gerekir, insanı anlattığına göre diye düşünürüm. Ama bazen o derece sıradan yazılmış oluyor ki, okumaktan sıkılıyorum. O yüzden son yıllarda çıkmış kapakları albenili ve çoğunlukla güzel kadınların yer aldığı kitaplara tereddütle yaklaşıyorum. Hele de etiketleri 20 lira ve üstü olunca. Halbuki bazıları gerçekten çok güzel oluyor ve o kapaktan o derece aykırı oluyor ki! Bu yönden yayınevlerine kızıyorum da.





Son aldığım kitaplardan birine başladım ve hiç de üstündeki resme ve isme uygun bir içerik değildi. Tesadüfün böylesi, bu kitapdaki kahramanlarda bir önceki kitapda yer alan kralın büyük babalarıydı ve onların çağındaki İngilterede geçiyordu olaylar. Şimdilik iyi gidiyor. Tabi arada kitapdaki kahramanlarla ve yerlerle ilgili internette yaptığım aramalar ve okumalarla İngiltere ve tarihi hakkında epey bilgi sahibi oldum.

12 Ağustos 2011 Cuma

DİYETTEYİM, DİYETTEEEE

Diyet olayı bana göre iyi gitmiyor:( Öğünlerini düzenlemek, yiyeceklerini ayarlamak oldukça zormuş. Gerçi bu kilolar düzensiz yemek ve çok yemekten olduğuna göre bu işi halletmeliyim. Çarşamba günleri diyetisyendeki kontrol günüm. Oldukça zor geçen bir haftadan sonra gittim. Zordu çünkü öğün zamanlarına uymakta zorlandım ve liste dışı kaçamaklarım oldu. Sevgili Diyetisyenimle dialoğum o kadar iyi ki, bütün defolarımı anlatabiliyorum ve diyetisyenlik yanında psikologluğda yapıyor,bana. Onun bana verdiği yüreklendirmelerle tartıya çıkmak korkunç değildi. Üstüne bir de tartıda 1,5 kilo kaybetmiş gözükünce pek sevindim. Ben kilo aldım diye düşünüyordum. Gerçi sevgili diyetisyenim bu kiloyu çok buldu ve benim aç kaldığıma hükmetti. Çünkü yarısı kasdandı ve hiç yürüyüş yapamamıştım. Onun istediği haftada 800-900 gr civarındaymış ve gerçekten aç kalmamı istemiyor. Yine de sonuçdan ben mutlu oldum.


Şimdi yeni bir liste ve günlük yapmam gereken yaklaşık 10 dakikamı alacak küçük hareketlerim var. Tabi "yürüyüş, yürüyüş" vazgeçilmemesi gereken şey. Hala öğünleri düzene oturtamadım ama çabalıyorum ve daha fazla adapte olmaya başladım. Hadi hayırlısı...

4 Ağustos 2011 Perşembe

DİYETTEYİMMMM


Oldum olası kilolarımı dert edinmiş birisiyim. Ailemde kadınlar özellikle otuz yaşları sonrası kilo sorunu yaşadığı için günlük hayatımız içinde daima konuşulan ve fikir beyan edilen bir mecra olmuştur, kilo vermemiz veya almamız. Sırf o yüzden tatil dönemleri memlekete gidilme süreci bile çok stresliydi. Ve daima yemek istemekle, yemek yememek arasındaki o yaman çelişkiyi yaşamışımdır.


Ancak son dönemde yaşadığım kilo problemi daha doğrusu şişmanlık problemi karşısında geçmişdeki yaşadıklarımın problem olmadığını anladım. Medyanın ve bilumum şeyin empoze ettiği şekile uymak için hayatı kendime zehir etmekmiş.


İlk hamileliğimden önce oturarak işe başlamam ve ofis ortamında birbirimize iştah aşılayarak yediklerimiz sayesinde aldığım 10 kilonun üstüne hamilelik sürecinde diyeti aklıma getiremedim bile:( Gerçi hamilelikteki yaşadığım sağlık sorunları sayesinde de topu topu altı kilo alabilmiştim. Yani Ebru Şallı'yla yarışmıştım. Ama sonrası Ebru Şallı sürecimi devam ettiremedim ve yanlış olduğunu bile bile sütüm yetmeyince "yaşatılan" vicdan azabıyla kilo aldım ve veremedim. Üstüne depresyon da eklenince kilo vermek gerçekten problem oldu ve bir- iki derken kilo alımım da devam etti.:(( Arada diyetisyen ve hatta bu konuda oldukça ünlü bir doktor maceramda oldu. 15 gün içinde hap takviyesi ile zayıflatmaya çalışan bu doktorun gerek gazetelerde yazdıklarında gerekse televizyon programlarında "zayıflatma hapları"nın zararlarından bahsetmesi midemi bulandırıyor. Neyse ikinci hamileliğim önce altı kilo verdim. Hamileliğimde aldığım kilo doğum sonrası gitmişdi bile. Ve hatta üstüne 4-5 kilo daha verdim. Ancak bebeğimin sağlık problemleri ve devamında tetiklediği diğer problemlerle birlikte bendeki kilo sorunu tekrar nüksetti ve bugünkü durumuma ulaşmış oldum. Bu arada başarısız bir iki diyet denemesinden sonra diyet yapmaya korkar olmuştum. Haziran ayı başında kuzenimin benim için aldığı randevu karşısında "hayır" diyemediğim için bir kez daha diyetisyen kapısındaydım. Bir takım uyumsuzluklar neticesi bir iş dolayısıyla tanıştığım ve sonrasında hem dost olduğum hem de iş ilişkisi devam eden yeni diyetisyenimle diyet sayfasını bir kez daha açmış bulunmaktayım.


Bakalım sonuç ne olacak?????????

 karikatürler için