İlkokul 3. sınıf da sınıf kitaplığı için babamın aldığı Kemallettin Tuğcu'nun iki kitabını merak edip okumaya başladığımda okumanın ayrı bir dünya olduğunu anlamış ve hayatın en güzel zevklerden birinin tadına varmıştım. O kitapların adını hiç unutmadım; Eskici Baba ve Unutulan Çocuk. Hatta Eskici Baba daha ince olduğu için okumaya başlamıştım -ki, o zamana kadar okumak mecburi ve tatsız bir şeydi.-çabuk bitirebileyim diye ve hatta belki bitirmeden bırakmak için. Ancak hikaye daha doğrusu oradaki çocuk duygularının tasvirleri, günlük hayattan sahneler etkilemişti ve çabucak bitirip diğerine geçmiştim. Sonrasında ise bir derya dünya olan okumaya daha çok ve hızla devam etmiştim.
Elimde olan kitaplar yetmemiş, sınıf ve okul kitaplıklarındaki kitaplar, komşularımızın ve arkadaşlarımın kitapları da okuma listeme girmişti. O dönemde Serhat yayınlarının Dünya Çocuk Klasikleri serisi vardı, yaklaşık yüz kitap falan. Hemen hepsini okudum; Küçük kadınlar, Tom Sawyer, Oliver Twist, Demiryolu Çocukları...Okumaya öyle dalmıştım ki, o dönem evimize alınan günlük gazete bana yetmez olmuş, ailece samimi görüştüğümüz komşumuz Mediha teyzelerinin aldığını bir kaç gazeteyi, hafta sonları alınan dergileri(Çarşaf, fırt gibi mizah dergileri de:)) okumaya başlamıştım. Hatta sokakta bir gazete parçası görünce durup okur hale gelmiştim. Yıllar sonra biraraya gelen babamın bir arkadaşı beni böyle hatırlıyormuş ve sormuştu, hala öyle mi? diye. Doğum günlerimde hediye olarak kitap veriliyordu ve onlardan birini hala hatıra olarak saklıyorum; Kalın kapak ve ciltli "Polyanna" Belki yüzlerce kez okumuşumdur ve bazı cümleler beni hep ta yüreğimden etkilemiştir.
Hep çok okuyan oldum. Hatta okumam ailesince yasaklanan ve sınırlandıran nadir çocuklardan olduğumu düşünürüm. Ailem eğitimli bir aile olsa da bendeki okuma tutkusu ve yoğunluğu onları korkutmuştu. Okumak benim için nefes almak gibiydi. Her an okurdum, tenefüslerde, sabah yataktan kalkmadan, gece uyumadan veya her fırsatta. Okumayı çok sevdim, öyle bir an geldi ki, belki de yaşından önce okudum, bir çok şeyi. On lu yaşların başında Dünya Klasiklerini okuyordum.
Çok okumak, hızlı okumayı da getirdi. 12 yaşındayken "Çalıkuşu" romanını 4 saatte okuduğumu hatırlıyorum.
Okudum, okudum, okudum...
Üniversite yıllarında ise raflarda en çok okunan kitaplardan kaçındım hep. Beni hayal kırıklıklarına uğrattılar, dilleriyle, anlatımlarıyla.Sadece Paulo Coelho'nun "Simyacı" farklıydı, çok zevk almıştım okumaktan.
O dönem Türk yazarlarda benim için hayal kırıklığıydı benim için, aynı Türk filmleri gibi:( Uzun zaman yabancı yazarları tercih ettim. Arada Orhan Pamuk okumaya çalıştım ama olmadı. O yıllarda bana rehberlik eden bir arkadaşım vardı, kitap fuarında aylık harçlığını harcayıp bir ay boyunca bir kavanoz reçelle kahvaltı eden, onun tavsiyesiyle okurdum.
Sonrasında evlilik, çocuklar, iş hayatı ve günlük koşuşturmacalar arasında kitap okumaya ayrılan zamanım azaldı ama hala yatağımın başucunda daima kitaplarım oldu. Ve yeni keşfedilen yazarlar ile okuma aşkım depreşti. Mutluyum:)